24 Ekim 2009 Cumartesi

İNGİLİZCE SAYILAR | NUMBERS | İNGİLİZCE SAYILARIN OKUNUŞU

0 - 20

0 : zero (ziro)
1 : one (van]
2 : two (tu)
3 : three (tiri)

4 : four (for)
5 : five (fayf)
6 : six (siks)
7 : seven (sevın)
8 : eight (eyt)
9 : nine (nayn)
10 : ten (ten)
11 : eleven (ilevın)
12 : twelve (tıvelv)
13 : thirteen (törtiin)
14 : fourteen (fortiin)
15 : fiveteen (fiftiin)
16 : sixteen (sikstiin)
17 : seventeen (sevıntiin)
18 : eighteen (eğtiin)
19 : nineteen (nayntiin)
20 : twenty (tıventi)
21 : twenty-one
22 : twenty-two

20 , 30 ... 100

20 : twenty (tıventi)
30 : thirty (törti)
40 : forty (forti)
50 : fifty (fifti)
60 : sixty (siksti)
70 : seventy (sevınti)
80 : eighty (eğti)
90 : ninety (nayti)
100 : one hundred / a hundred (van handırıd / e handırıd)
1000 : one thousand / a thousand (van tavzınd / e tauzınd)
1,000,000 one million
1.000,000,000 one billion (one milliard)
1,000,000,000,000 one trillion
21 : twenty one (tıventi van)
38 : thirty eight (törti eğt)
55 : fifty five ( fifti fayf)
62 : sixty two (siksti tu)
99 : ninety nine (naynti nayn)

100'lük sayılar, eğer sadece yüzlük ve onluk sayılar varsa,araya 'and' konularak okunur.Örneğin:

250 : two hundred and fifty 470 : four hundred and seventy

Eğer birlik sayılar da varsa and koyulmaz.

386 : three hundred eighty six

1000'lik sayılar da aynı mantıkla oluşur:

1900 : one thousand and nine hundred
1650 : one thousand six hundred and fifty
3548 : three thousand five hundred fourty eight

1000'lik sayılar ikiye bölünerek de okunabilir ve genelde bu daha yaygındır.
Bunların böyle kullanılması için sayı ; 13,14,15,16,17,18,19 sayılarıyla başlamalıdır.Bu nedenle tarihlerde bu yöntem kullanılır.

1999 : nineteen ninety nine
1453 : fourteen fifty three
1371 : thirteen seventy one

İNGİLİZCE EV EŞYALARI | İNGİLİZCE EV ARAÇ GEREÇLERİ | EV ile İlgili Kelimeler

Armchair = Koltuk
Ashtray = Kül Tablası
Audio Set= Müzik Seti
Balcony = Balkon
Bathroom = Banyo
Basin = Leğen
Bathtub = Küvet
Bed = Yatak
Bedroom = Yatak Odası
Blanket = Battaniye
Bottle = Şişe
Bucket = Kova
Carpet = Halı
Cauldron = Kazan
Ceiling = Tavan
Chandelier = Avize
Chair = Sandalye
Chimney = Baca
Clothes Peg = Mandal
Crib = Karyola
Cup = Kupa
Curtain = Perde

Decanter = Sürahi
Dining Room = Yemek Odası
Dish = Tabak
Dish Washer = Bulaşık Makinesi
Door = Kapı
Door’s Handle = Kapı Kolu
Drawer = Çekmece
Floor = Kat
Flower Pot = Saksı
Food Proccessor = Mutfak Robotu
Fork = Çatal
Glass = Bardak
Guest Room = Misafir Odası
Hall = Salon
Hang = Askı
Iron = Ütü
Ironing Table, Ironing Board = Ütü Masası
Jar = Kavanoz
Kitchen = Mutfak
Knife = Bıçak
Living Room, Sitting room = Oturma Odası
Microwave Oven = Mikrodalga Fırın
Mirror = Ayna
Oven = Fırın
Pan, Skillet = Tava
Plate = Düz Tabak
Pillow = Yastık
Pincers = Pense
Pressure Cooker = Düdüklü Tencere
Plug = Fiş
Quilt = Yorgan
Refrigerator, Fridge = Buzdolabı
Roof = Çatı
Room = Oda
Rug = Kilim
Saucepan = Tencere
Scissors = Makas
Screwdriver = Tornavida
Sheet = Çarşaf
Sink, Washbasin = Lavabo
Socket = Priz
Sofa = Kanepe
Spoon = Kaşık
Stove = Soba
Table = Masa
Table Cloth = Masa Örtüsü
Tap = Musluk
Tape Recorder = Kasetçalar
Tea Glass = Çay Bardağı
Teaspoon = Çay Kaşığı
Toilet = Tuvalet
Towel = Havlu
Tray = Tepsi
Wall = Duvar
Wardrobe = Gardrop
Washing Machine = Çamaşır Makinesi
Window = Pencere
Vacuum Cleaner = Elektrikli Süpürge
Vase = Vazo

İNGİLİZCE KİŞİLİK SIFATLARI | KİŞİLİK TERİMLERİ

adaptable == kolay uyum sağlar
astute == acaip ve hızlı zeki
can work under pressure == sıkışık koşullar, gerilimli ortamlarda
çalışabilir
careful == dikkatli
committed == kendini işine adayan
competent == beceri dolu
co-operative == işbirliğine yatkın
courteous == nazik
dedicated == işine bağlı, kendini işine adayan
energetic == enerjik
extrovert == dışa dönük, arkadaş canlısı
flexible == esnek
friendly == dost insan
get on well with other people == geçimli
good sense of humour == şakadan anlar, mizah duygusu gelişkin
hardworking == çalışkan
imaginative == hayal gücü yüksek, yaratıcı
independent worker == bağımsız çalışabilen (eh, birazcık da dikbaşlı,
ama olumlu anlamda)
lively == yaşam dolu, hareketli
logical == mantıklı
loyal == sadık
methodical == metodik, sallapati değil
meticulous == titiz
orderly == düzenli
organized == düzenli
positive == olumlu kişilik
practical == pratik, çözümcü
punctual == dakik
receptive == kolay algılayan ve uyumlu
relaxed == rahat
reliable == güvenilir
self-confident == özgüven sahibi
self-motivated == motivasyon sahibi
sensitive == duyarlı
thorough == titiz
thoughtful == düşünceli (yardımsever, vs.)
vigilant == uyanık (dalgacı değil)
work well with others == başkaları ile uyum içinde çalışır.

İNGİLİZCE HASTALIKLAR | İNGİLİZCE HASTALIK TERİMLERİ | ILLS

tootache: diş ağrısı

headache: baş ağrısı

contagious: bulaşıcı

bad cold:soğuk algınlığı

stomachache: karın ağrısı

sore foot:ayak ağrısı

lumbago:bel fıtığı

hernia:fıtık

jaundice:sarılık

flu:grip

constipated:kabız

epilepsy:sara

ulcer:ülser

chickenpox: su çiçeği

rabies:kuduz

asthma: astım

cancer: kanser

measles:kızamık

diarrhoea:ishal

bronchitis:bronşit

typhoid fever:tifo

dysentery:dizanteri

itch:kaşıntı

faint:bayılmak

hiccups:hıçkırık

angina:anjin

heart attack:kalp krizi

leukemia:lösemi

measles:kızamık

migraine:migren

İNGİLİZCE HAYVANLAR | İNGİLİZCE HAYVAN İSİMLERİ | ANIMALS

Ağaçkakan = woodpecker
Ahtapot = octopus
Akbaba = vulture
Akrep = scorpion
Antilop = antelope
Arı = bee
Aslan = lion
At = horse
Ateşböceği = firefly
Ayı = bear
Balarısı = honeybee
Balık = fish
Balina = whale
Baykuş = owl
Bıldırcın = quail
Bit = louse
Bizon = bison
Boğa = bull
Böcek = insect
Bufalo = buffalo
Bukalemun = chameleon
Buldok = bulldog
Bülbül = nightingale
Ceylan = gazalle
Cırcırböceği = cricket
Civciv = chick
Çakal = jackal
Çekirge = grasshopper
Çıngıraklıyılan = rattlesnake
Çita = cheetah
Dana = calf
Denizanası = jellyfish
Denizyıldızı = starfish
Deve = camel
Devekuşu = ostrich
Dinozor = dinosaur
Doberman = doberman
Doğan = falcon
Domuz = pig
Ejderha = dragon
Erkek geyik = buck
Eşek = donkey
Eşekarısı = hornet
Fare = mouse
Fil = elephant
Flamingo = flamingo
Fok = seal
Gelincik = weasel
Gergedan = rhinoceros
Geyik = deer
Goril = gorilla
Guguk kuşu = cuckoo
Güve = moth
Güvercin = piegon
Habeşmaymunu = baboon
Hamsi = anchovy
Hindi = turkey
Horoz = cock
Istakoz = lobster
İguana = iguana
İnek = cow
İpekböceği = silkworm
Jaguar = jaguar
Kanarya = canary
Kanguru = kangroo
Kaniş = poodle
Kaplan = tiger
Kaplumbağa = turtle
Karabatak = cormorant
Karaca = roe deer
Karga = crow
Karınca = ant
Kartal = eagle
Katır = mule
Kaz = goose
Keçi = goat
Kedi = cat
Keklik = partridge
Kelebek = butterfly
Kertenkele = lizard
Kırkayak = millipede
Kırlangıç = swallow
Kısrak = mare
Kirpi = hedgehog
Koç = ram
Kokarca = skunk
Koyun = sheep
Köpek = dog
Köpek balığı = shark
Köstebek = mole
Kuala = kuala
Kuğu = swan
Kunduz = beaver
Kurbağa = frog
Kurt = wolf
Kurtçuk = larva
Kuş = bird
Kutup ayısı = polar bear
Kuzu = sheep
Leopar = leopard
Leylek = stork
Martı = gull
Maymun = monkey, ape
Muhabbet kuşu = parakeet
Mürekkepbalığı = cuttlefish
Oğlak = kid
Öküz = ox
Ördek = duck
Örümcek = spider
Panda = panda
Panter = panter
Papağan = parrot
Pelikan = pelican
Penguen = penguin
Piliç = chicken
Pire = flea
Rakun = racun
Rengeyiği = reindeer
Saksağan = magpie
Salyangoz = snail
Sansar = marten
Sazan = carp
Serçe = sparrow
Sıçan = rat
Sığır = cattle
Sırtlan = hyena
Sincap = squirrel
Sinek = fly
Sivrisinek = mosquito
Solucan = worm
Suaygırı = hipopotamus
Susamuru = otter
Sümüklüböcek = slug
Şahin = hawk
Şempanze = chimpanzee
Tahtakurusu = bedbug
Tavşan = rabbit
Tavuk = han
Tavuskuşu = peacock
Tay = colt
Tazı = greyhound
Tırtıl = larva
Tilki = fox
Timsah = crocodile
Tonbalığı = tuna
Turna = crane
Turnabalığı = pike
Uğur böceği = ladybird
Yabanarısı = bumblebee
Yabandomuzu = wild boar
Yabantavşanı = hare
Yarasa = bat
Yengeç = crab
Yılan = snake
Yılanbalığı = eel
Yunus = dolphin
Zebra = zebra
Zürafa = giraffe

İNGİLİZCE VÜCÜDUMUZ | VÜCUT TERİMLERİ | İNGİLİZCE VÜCUT KISIMLARI

head:baş


neck:boyun


shoulders:omuzlar


hair:saç


eyes:gözler


ears:kulaklar


nose:burun


mouth:ağız


teeth:dişler


lips:dudaklar


brain: beyin


heart:kalp


stomach:mide


chest:göğüs


arms:kollar


elbows:dirsekler


hands.eller


fingers.parmaklar


nails:tırnaklar


back:sırt


legs:bacaklar


knees:dizler


feet:ayaklar


toes:ayak parmakları

23 Ekim 2009 Cuma

İNGLİZCE MEYVELER | FRUITS | MEYVE İSİMLERİ

İNGİLİZCE MEYVELER

fruit meyve
apple elma
appricot kayısı
banana muz
blackberry böğürtlen
cherry kiraz
grape üzüm
lemon limon
orange portakal
peach şeftali
plum erik
strawberry çilek
pear armut

İNGİLİZCE AİLE BİREYLERİ | FAMİLY MEMBER

İngilizce Aile Bireyleri - Family Member
grandfather=büyükbaba
sister=kızkardeş
grandma=büyükanne
wife= eş karı
husband=koca
uncle=amca dayı
mother=mom, anne
brother-in-law=kayınbirader
sister-in-law=baldız
mother-in-law=kaynana
father-in-law=kayınpeder
brother=erkek kardeş
father =dad, baba
aunt=hala teyze

İNGİLİZCE AYLAR | İNGİLİZCE GÜNLER-MEVSİMLER

AYLAR

january = ocak
feburary = şubat
march = mart
april = nisan
may = mayıs
june = haziran
july = temmuz
august = ağustos
september= eylül
october = ekim
november = kasım
december = aralık


GÜNLER

Monday= Pazartesi
Tuesday= Salı
Wednesday=Çarşamba
Thursday= Perşembe
Friday= Cuma
Saturday= Cumartesi
Sunday= Pazar

MEVSİMLER

Spring = ilkbahar
Summer = yaz
autumn = sonbahar
winter = kış

18 Ekim 2009 Pazar

İNGİLİZCE HAVA DURUMLARI | İngilizce Hava Terimleri | Hava Durumu İngilizce

Atmosphere atmosfer
cloud bulut
ice buz
frost don
thunderstorm fırtına
sky gök
thunder gök gürültüsü
sun güneş
snow kar
wind rüzgar
fog sis
lightning şimşek
rain yağmur
star yıldız
moon ay
eclipse tutulma

İNGİLİZCE KIYAFET İSİMLERİ | İngilizce Kıyafetler|Clothes İn English

Belt = Kemer
Blouse = Bluz
Boat(s) = Çizme(ler), Bot(lar)
Bow-tie = Papyon
Brace(s) = Pantolon Askısı
Bracelet = Bilezik
Buckle = Toka
Button = Düğme
Cap = Kep türü şapka
Cardigan = Hırka
Coat = Palto, Kaban, Ceket
Collar = Yaka
Dress = Elbise
Earring = Küpe
Glove(s) = Eldiven(ler)
Hat = Şapka
Jacket = Ceket
Jeans = Kot Pantolon
Jumper, Pullover = Kazak, Süveter
Lace(s) = Bağcık(lar)
Mitten(s) = Eldiven(ler)
Necklace = Kolye
Nighty, Nightgown, Nightdress = Gecelik
Pants = Külot, Don
Ring = Yüzük
Sandal(s) = Sandalet(ler)
Shirt = Gömlek
Shoe(s) = Ayakkabı(lar)
Shorts = Şort
Skirt = Etek
Slipper(s) = Terlik(ler)
Sock(s) = Çorap
Suit = Takım elbise
Sweater = Süveter Kazak, Hırka
Tie = Kravat
Trousers = Pantolon
T-shirt = Tişört
Waistcoat = Yelek
Zip = Fermuar

İNGİLİZCE RENKLER | Colours İn English | Renkler İngilizce'de

blue, mavi
red, kırmızı
yellow, sarı
black, siyah
white, beyaz
pink, pembe
purple, mor
orange, turuncu
beige, bej
brown, kahverengi
gray, gri
dark blue, larcivert
light blue, açık mavi
light brown, açık kahve
dark brown, koyu kahve
light yellow, açık sarı
green, yeşil
light green, açık yeşil
dark green, koyu yeşil

İNGİLİZCE MESLEKLER | JOBS | Meslekler | İngilizce

Abone = subscriber
Aday = candidate
Ahçı = cook
Ajan = agent
Aktör = actor
Aktris = actress
Akrobat = acrobat
Albay = colonel
Amatör = amateur
Amca = uncle
Amiral = admiral
Anne = mother
Antrenör = coach
Arkeolog = archeologist
Asker = soldier
Aşçıbaşı = chef
Avukat = lawyer, advocate
Ayakkabıcı = shoemaker
Baba = father
Bahçıvan = gardener
Bakan = minister
Bakıcı = baby-sitter
Bakire = virgin
Bakkal = grocer
Balerin = ballerina
Balet = ballet dancer
Balıkçı = fisherman
Bankacı = banker
Barmen = bartender
Başbakan = prime minister, premier
Başkan = chairman
Bay = gentleman
Bayan = lady
Bebek = baby
Bekar = bachelor
Berber = barber
Besteci = composer
Bilim adamı = scientist
Binbaşı = major
Büyücü = magician
Büyük anne = grandmother
Büyük baba = grandfather
Büyükelçi = ambassador
Casus = spy
Cumhurbaşkanı = president
Çavuş = sergeant
Çaylak = rookie
Cellat = executioner
Çevirmen = interpreter
Çiftçi = farmer
Çingene = gypsy
Çoban = shepherd
Çocuk = kid, child
Çocuk doktoru = pediatrician
Dansçı = dancer
Dayı = uncle
Dansöz = belly dancer
Dedektif = detective
Demirci = blacksmith
Denizci = sailor
Devlet adamı = statesman
Dikdatör = dictator
Dilenci = beggar
Diplomat = diplomat
Diş hekimi = dentist
Doktor = doctor
Dokumacı = weaver
Dost = friend
Dul = widow
Duvarcı = mason
Dükkancı = shopkeeper
Dülger = carpenter
Eczacı = chemist
Ekmekçi = baker
Elçi = envoy
Elektirikçi = electrician
Eleştirmen = critic
Emekli = retired
Emlakçı = realtor
Erkek = male
Eş = mate
Ev hanımı = housewife
Filozof = philosopher
Fotoğrafçı = photographer
Gangster = gangster, outlaw, thug
Garson = waiter
Genç = young
General = general
Göçmen = migrant
Görümce = sister-in-law
Göz doktoru = oculist
Gözlükçü = optician
Gümrükçü = customs officer
Hakem = referee
Hakim = judge
Hala = aunt
Hamal = porter
Hasta = patient
Hemşire = nurse
Hırsız = thief
Hizmetçi = servant
Homoseksüel = gay
Hostes = hostess
İdareci = manager
İkiz = twins
İmparator = emperor
İşadamı = businessman
İşçi = worker
İşgören = employee
İşsiz = unemployed
İthalatçı = importer
İzci = scout
Kapıcı = doorkeeper
Kaptan = captain
Kardeş = brother, sister
Kasap = butcher
Kasiyer = cashier
Katil = murderer, killer
Kayınço = brother-in-law
Kırtasiyeci = stationer
Kız = female
Kiracı = tenant
Kitapçı = bookseller
Komşu = neighbour
Komutan = commander
Konsolos = consul
Korgeneral = lieutenant general
Köle = slave
Kral = king
Kraliçe = queen
Kuaför = hairdresser
Kumandan = commander
Kumarbaz = gambler
Kumaşçı = draper
Kuru temizleyici = dry-cleaner’s
Kuyumcu = jeweler
Kuzen = cousin
Lezbiyen = lesbian
Lider = leader
Lord = lord
Madenci = miner
Makine uzmanı = mechanic
Manav = greengrocer
Masör = masseur
Memur = civil servant
Metres = mistress
Mimar = architect
Misafir = guest
Mucit = inventor
Muhabir = reporter
Muhafız = guard
Muhasebeci = accountant
Müdür = director
Müdür muavini = assistant
Müfettiş = inspector
Mühendis = engineer
Mütait = contractor
Müzisyen = musician
Noter = notary
Oda görevlisi = bellboy
Oduncu = lumberjack
Onbaşı = corporel
Orgeneral = full general
Ormancı = forest ranger
Ortak = partner
Oyuncu = player
Öğrenci = student
Öğretmen = teacher
Palyanço = clown
Pansiyoner = boarder
Papaz = priest
Patron = boss
Pilot = pilot, aviator
Piyade = infantry
Polis = policeman
Politikacı = politician
Postacı = postman
Prens = prince
Prenses = princess
Psikiyatrist = psychiatrist
Psikolog = psychologist
Rahibe = nun, priestess
Rakip = rival, opponent
Rehber = guide
Rehine = hostage
Ressam = painter
Romancı = novelist
Sanık = suspect
Sarhoş = drunk
Savcı = prosecutor
Sekreter = secretary
Senatör = senator
Seyirci = audience
Spiker = speaker
Subay = officer
Sütçü = milkman
Şef garson = headwaiter
Şoför = chauffeur, driver
Taksi şoförü = cab driver
Tanık = witness
Taraftar = supporter, fan
Teğmen = lieutenant
Teknisyen = technician
Terzi = tailor
Teyze = aunt
Tezgahtar = salesman
Tuğgeneral = brigadier general
Tutsak = captive
Tüccar = merchant
Tümgeneral = major general
Ustabaşı = foreman
Uzman = expert
Üç kağıtçı = swindler
Üye = member
Vatandaş = citizen
Vatansever = patriot
Vejeteryan = vegetarian
Veteriner = veterinarian
Yabancı = stranger
Yankesici = pickpocket
Yarbay = lieutenant colonel
Yardımcı = assistant
Yaşlı = old
Yazar = author
Yetim = orphan
Yetişkin = adult, mature
Yoksul = poor
Yüzbaşı = captain
Zengin = rich
Ziyaretçi = visitor

Kaynak: Bu içerik internet kaynaklarından yararlanılarak sitemize eklendi

17 Ekim 2009 Cumartesi

İNGİLİZCE ÜLKELER MİLLETLER | Countries Nationailties

ÜLKELER & MİLLETLER

Arjantin Argentina - Argentinian
Avusturalya Australia - Australian
Avusturya Austria - Austrian
Kanada Canada - Canadian
Şili Chile - Chilean
Çin China - Chinese
Çekoslavakya Czechoslovakia - Czech
Finlandiya Finland - Finnish
Fransa France - French
Almanya Germany - German
Yunanistan Greece - Greek
Hollanda Holland - Dutch
Macaristan Hungary - Hungarian
İzlanda Iceland - Icelandic
Hindistan India - Indian
İran Iran - Iranian
Irak Iraq - Iraqui
İrlanda Ireland - Irish
İsrail Israel - IsraeliI
İtalya Italy - Italian
Japonya Japan - Japanese
Ürdün Jordan - Jordanian
Meksika Mexico - Mexican
Nepal Nepal - Nepalese
Yeni Zelenda New Zealand - New Zealander
Pakistan Pakistan - Pakistani
Paraguay Paraguay - Paraguayan
Peru Peru - Peruvian
Polonya Poland - Polish
Romonya Romania - Romanian
İskoçya Scotland - Scottish
Güney Afrika South Africa - South African
İspanya Spain - Spanish
İsviçre Switzerland - Swiss
Suriye Syria - SyrianT
Tayland hailand - Thai
TÜRKİYE Turkey - Turkish
ABD USA - American
Uruguay Uruguay - Uruguayan
Venezüella Venezuela - Venezuelan
Galer Wales - Wel

MİKTAR BİLDİREN KELİMELER | QUANTITY | Azlık-Çokluk



alittle, some biraz


very, much çok



enough
yeterli



any
hiç



few az



too much çok fazla



too daha



more daha çok



less daha az



İngilizcede Zıt Anlamlı Kelimeler | Opposites

beautiful-ugly güzel-çirkin

better-worse daha iyi-daha kötü


big-small büyük-küçük

cheap-expensive ucuz-pahalı

early-late erken-geç

easy-difficult kolay-zor

free-occupied serbest-meşgul

full-emptydolu-boş

good-bad iyi-kötü

here-there burada-orada

heavy-light ağır-hafif

hot-cold sıcak-soğuk

near-far yakın-uzak

next-last gelecek-son

old-young ihtiyar-genç

old-new eski-yeni

open-shut açık-kapalı

quick-slow çabuk-yavaş

right-wrong doğru-yanlış

16 Ekim 2009 Cuma

Yemekte İngilizce Diyalog

Kahvaltı ne zaman When is breakfast?
Kahvaltı sabah 7-8 civarında The breakfast is about 7 or 8
Öğle yemeği için nereye gidelim Where should we go for lunch?
Şehir merkezinde iyi bir Çin Lokantası var There is a great Chinese restaurant downtown
Akşam yemeğine gitmek istermisin Would you like to go to dinner?
Tabii ki. Ne tip bir yere gitmek istiyorsun Of course. What type of a restaurant would you like to go to?
Lüks bir yere gidelim Lets go to an upscale place
Ne tip yemek istersin? What kind of food do you like?
Ben İtalyan ve Fransız sofrası hariç herşeyi severim Excluding Italian and French, I like it all.
Bu masaya oturalım Let's sit at this table.
Salatanız Varmı Do you have salad?
Buranın en iyi mezesi nedir? What is your specialty appetizer here?
Ne tip balığınız var What kind of fish do you have?
Hesabı alabilirmiyim May I have the check please?
Yemek çok iyiydi. Buraya tekrar gelelim The food was great. Let's come here again.
Buradan sonra bara gidelimmi? Would you like to go to a bar from here?
Ben çok içtim. Bir yudum daha içecek halim yok. I drank too much. I don't think I can drink one more drop.
Çok içtiysen bırak ben kullanayım - en azından çevrilmeyiz. If you had too much to drink let me drive- at least we won't get pulled over.
Tamam dostum O.K. Buddy!
Tatlı da yiyelim Let's have dessert also.
Su - bira - şarap - meyva suyu Water - beer - wine - fruit juice
Salata - meze - çorba - tatlı salad - appetizer - soup - dessert
Catal - bıçak - kaşık - tabak - bardak fork - knife - spoon - plate - glass
Masa - Sandalye table - chair
zeytin - peynir - ekmek - su olive - cheese - bread - water
tuz - biber - yağ - sirke salt - pepper - oil - vinegar
domates - patates - pilav - biber tomatoes - potatoes - rice
elma - portakal - kavun - karpuz - üzüm apple - orange - melon - watermelon - grapes
kırmızı et - beyaz et - tavuk - balık - koyun - midye - kalamar red meat - white meat - chicken - fish - lamb - mussels - calamari
kahvaltı - öğle yemeği - akşam yemeği breakfast - lunch - dinner

Okulda İngilizce Diyalog | İngilizce Diyaloglar

Okul ne zaman başlıyor? When does the school start?
Okul 26 Ağustos'ta başlıyor School starts on August 26th.
Hangi okula gidiyorsun? Which school do you go to?
Oxford üniversitesine gidiyorum. I go to the University of Oxford.
Kaçıncı sınıftasın? Which year are you?
İlk yıldayım -İkinci yıldayım - üçüncü yıldayım - son yıldayım I'm a freshman - I'm a sophomore - I'm a junior - I'm a senior
Bu sömestir hangi sınıfları alıyorsun? What classes are you taking this semester?
Bu sömestir finans, işletme ve pazarlama derslerini alacağım I'll be taking finance, management and marketing this semester.
Öğretmenlerinin kim? Who are your professors?
Finansı Johnson'la Pazarlama'yı Matthews'la alacağım Johnson for finans and Matthews for marketing
Kitaplarını nereden alacaksın? Where will you buy your books?
Kütüphaneden From the library
Ögrenci yurdundamı kalacaksın? Are you going to stay at the dorm?
Hayır, birkaç arkadaş ev tuttuk. Queens semtinde kalacağız. No, me and some friends rented a place together, it is by Queens
Arkadaşlarınla nerede tanıştın? Where did you meet your friends?
Geçen sene katıldığım kardeşlik cemıyetinde tanıştım. I met them in the fraternity I joined last year.
O camiyetlere girince derslere çalışma zamanın daralmıyormu? Isn't true that you can study as hard for your classes when you join those organizations?
Evet daralıyor, ama benim kardeşlik cemiyetinde bu sene alacağım sınıfları alan arkadaşlardan özetler aldım. Yes, that is true, but I am getting notes of the classes from fraternity friends who already took these classes.
Okul taksiti nedir? What is the tuituon?
Sömestir başına $4500 It is $4500 per semester.
Nasıl para alıyorsun? How are you getting the money?
Haftada 20 saat spor salonunda çalışıyorum. Gerisini bizimkiler bankayla yolluyorlar. I work 20 hrs a week at the gym, and my parents wire the rest.
Tamam o zaman. Benim sınıfım 10 dakika da başlıyor, ben kaçıyorum. O.K. - I got a class that starts in 10 minutes, I gotta run.
Oldu - görüşmek üzere... O.K. - see you later

Alışverişte İngilizce Diyalog

Bu ayakkabı kaça How much are these shoes?
Bu ayakkabilar $45 These shoes are $45
Bu pantalonun baska rengi varmı Do you have these pants in a different color?
Evet, bu pantolonun yeşili ve kahverengisi var Yes, we have these pants in green and brown also
Bu etek sanırım biraz küçük I think this skirt is a little small
Evet, bence de. Başka bir bedenini denemek istermisin? I think so, too. Would you like to try a different size?
Bu pantalon çok büyük These pants are too big
Bence tam oturdu. Yeni moda pantalonlar zaten hep böyle I think it fits perfect. This cut is the new fashion
Çok pahallı Very expensive
Çok mu pahallı? Burası şehrin en ucuz mağzası Very Expensive? This is the chapest store in town
Çok ucuz Very cheap
Acaba indirimdemi? I wonder if it is on sale?
Daha ucuza bir çizme varmı ? Is there a cheaper boot?
Bu markanın daha ucuz çizmesi yok This brand doesn't have a cheaper style
Kredi kartıyla ödeyebilirmiyim? May I pay with a credit card?
Hayır, kredi kartlarını kabul etmiyoruz I am sorry, we do not accept credit cards
Çek yazabilirmiyim? May I write a check?
Tabiiki - Lütfen ehliyet numaranızı çekin üstüne yazınız Of course - Please write down your license number on the check
Ben ödemek istiyorum I would like to pay for this
İmkanı yok. Senin paranı ölsem almam No way! I'd rather die than take your money.
Şapka - tişört - gömlek - kazak hat - t-shirt - dress shirt - sweater
pantolon - etek - palto - iç çamaşır pants - skirt - coat - underwear
küpe - kolye - elmas - altın - gümüş earring - necklace - diamond - gold - silver
halı - çanta - deri - kumaş rug - bag - leather - cloth
yün - pamuk - ipek - naylon wool - cotton - silk - nylon

İngilizce Tanışma Diyalogları | Ana Kelimeler

Türkçesi İngilizcesi

Evet Yes

Hayır No

Lütfen Please

Tamam O.K.

Teşekkürler Thank you.

Merhaba Hello

Adınız nedir? What is your name?

Benim adım ....... My name is....

Tanıştığımıza memnun oldum. I am glad we met

Eşinizin adı nedir? What is your wife's name?

Eşimin adı Marylynne My wife's name is Marylynne

Oğlunuzun adı nedir? What is your son's name?

Oğlumun adı Mark. My son's name is Mark

Kızınızın adı nedir? What is your daughter's name?

Kızımın adı Lisa'dır. My daughter's name is Lisa

Nasılsınız? How are you?

İyiyim, sağolun. Siz nasılsınız? I am fine, thank you. How are you?

Bende iyiyim çok teşekkürler. I am also well,thank you.

Nerelisiniz? Where are you from?

Türküm, İstanbul'dan geliyorum I am Turkish. I am coming from Istanbul

Nerede kalıyorsunuz? Where are you staying?

Marriott'ta kalıyorum. I am staying at the Marriott

Tanıştığımıza çok memnun oldum I am glad we met

Ben de Me too!

Saat kaç? What time is it?

Saat... The time is...

Telefon numaranızı alabilirmiyim? May I have your phone number please?

Tabii ki. Telefonum 212-555-1453 Sure. My number is 212-555-1453

Hoşçakalın Goodbye

Günaydın Good morning!

İyi akşamlar Good evening!

İyi geceler Good night!

Tekrar görüşmek üzere! See you later!

İngilizce Sıfatlar | Adjectives

İsimleri niteleyen sözcüklere sıfat (adjective) denir. Sıfatlar genel olarak isimlerden önce gelir ve ismin rengini tadını kokusunu ve durumunu bildirir.

He is an intelligent student. (O, zeki bir öğrencidir.)

She is a pretty girl. (O, güzel bir kızdır.)

İngilizce'de sıfatlar genellikle sonuna aldıkları eklerle tanınabilir. Belli başlı sıfatlar aşağıda verilmiştir:

-al: typical (tipik), special (özel), international (uluslararası), industrial (endüstriyel), mental (zihinsel), physical (fiziksel), general (genel)
-ant: pleasant (hoş, samimi, memnun), significant (önemli), tolerant (hoşgörülü), variant (varyant, değişiklik gösteren)
-ent: different (farklı), patient (sabırlı), sufficient (yeterli), excellent (harika), frequent (sık)
-ous: serious (ciddi), anxious (endişeli, kaygılı), nervous (sinirli, gergin), dangerous (tehlikeli), obvious (apaçık, açık, belirli), famous (meşhur), conscious (endişeli)
-ic: horrific (korkunç) , democratic (demokratik), scientific (bilimsel), platonic (platonik), sympathetic (sempatik), basic (temel)
-y: dirty (kirli), dusty (tozlu), messy (dağınık), noisy (gürültülü), sandy (kumsal), stony (taşlı), rocky (kayalık), healthy (sağlıklı), hungry (aç), angry (sinirli)
-ive: active (faal, hareketli), passive (pasif), attractive (çekici, cazibeli), expensive (pahalı)
-able: comfortable (rahat), enjoyable (eğlenceli, neşeli), fashionable (modaya uygun)
-ible: possible (mümkün), horrible (korkunç)
-ful: useful (faydalı), careful (dikkatli), beautiful (güzel), skilful (becerikli), grateful (memnun), faithful (inançlı)
-less: useless (faydasız, yarasız), careless (dikkatsiz), breathless (nefessiz)
-ed: bored (canı sıkılmış, bıkkın, usanmış), tired (yorgun), surprised (şaşırmış), worried (endişelenmiş), confused (kafası karışmış), excited (heyecanlı)
-ing: interesting (ilgi çekici), boring (sıkıcı, usandırıcı), tiring (yorucu), surprising (şaşırtıcı), worrying (endişelendirici), confusing (kafa karıştırıcı), exciting (heyecan verici)

Yukardaki tabloda verilenlerin dışında her hangi bir ek almadan kullanılan sıfatlar da vardır:

good (iyi), fast (hızlı), pretty (güzel), big (büyük), small (küçük), tall (uzun), great (büyük), long (uzun), large (geniş), hard (sert, zor) gibi sıfatlar bunlara örnek verilebilir..

İngilizce Atasözleri | Türkçe Anlamlarıyla İngilizce Atasözleri

Give a dog bad name and hang him
Adamın adı çıkacağına canı çıksın

A quiet baby gets no suck
Ağlamayana meme yok

Better late than never
Geç olsun güç olmasın

Easy come, easy go
Haydan gelen huya gider

Barking dog never bites
Havlayan köpek ısırmaz

It never rains, but pours
Aksilikler hep üst üste gelir

Your mother alone will be wail on you
Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar

You can't teach an old dog new tricks
Ağaç yaşken eğilir

Save up something for a rainy day
Ak akçe kara gün içindir

Every cloud has a silver lining
Her felakette bir hayır vardır

All that glitters isn't gold
Her sakallıyı deden sanma

Man make houses, women make homes
Yuvayı dişi kuş yapar

Better lose the saddle than the horse
Zararın neresinden dönülürse kardır

A rolling stone gathers no moss
Yuvarlanan taş yosun tutmaz

If the cap fits, wear it
Yarası olan gocunur

Cheats never prosper
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar

Too many cooks spoil the broth
Horozu çok olan köyde sabah erken olur

Two cunning men will not try to make a dupe of each other
İki cambaz aynı ipte oynamaz

Talk of the devil and you'll see his hoofs
İti an çomağı hazırla

A friend in need is a friend indeed
Dost kara günde belli olur

A change is as good as a rest
Tebdili mekanda hayır vardır

Don't teach your grandmother to suck eggs
Tereciye tere satılmaz

Cleanliness is next to godliness
Temizlik imandan gelir

Do as the Romans do when in Rome
Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin

Speech is silver, but silence is gold
Söz gümüşse sükut altındır

The early bird gets the worm
Sona kalan dona kalır

He that laughs last laughs best
Son gülen iyi güler

Once burnt twice shy
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer

Good words are worth much, and cost little
Tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır

Throw out a sprat to catch a mackerel
Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez

All his geese are swans
Karga yavrusunu şahin görür

As you make your bed, you lie on it
Kendi düşen ağlamaz

Spare the rod and spoil the child
Kızını dövmeyen dizini döver

The apples on the other side of the wall are the sweetest
Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür

Nothing venture, nothing have
Korkak bezirgan ne kar eder ne ziyan

Covards die many times before their deaths
Korkunun ecele faydası yoktur

The rotten apple injures its neighbours
Körle yatan şaşı kalkar

Bad news travels fast
Kötü haber tez yayılır

As you sow, so you shall reap
Ne ekersen onu biçersin

Christmas come but once a year
Papaz bir kere pilav yer

Who pays the piper calls the tune
Parayı veren düdüğü çalar

Everything comes to him who waits
Sabreden derviş muradına ermiş

All well that ends well
Sonu iyi biten herşey iyidir

It's not over until the fat lady sings
Dereyi görmeden paçaları sıvama

An apple a day keeps the doctor away
Güneş girmeyen eve doktor girer

ACTİVE PASSİVE VOİCE | Etken Edilgen Çatılar

İngiliz gramerinde özne fiilin ajanı veya aktörü, icracısı olduğunda bu cümleye aktif (active voice) denir. Buna karşılık, özne fiilin hedefi, maruz kalanı ise cümleye pasif (passive voice) denir.



Aktif cümlelerde özne (subject) hareketi yapan, aksiyonu icra eden, performansı gösteren kimse veya şeydir. Bu tip cümlelerde, söyleyen veya yazan açısından asıl önemli olan hareketi yapan kimsedir.



Böylece, bir cümlenin aktif(etken) veya pasif(edilgen) oluşu, fiilin açıkladığı aksiyon veya hal ile, bu fiilin özne, nesne gibi katılımcıları arasındaki ilişkiyi gösterir.



Mesela,



The dog ate the bone. =
Köpek kemiği yedi.



Cümlesinde ate = yedi (eat =
yemek fiilinin geçmiş zaman hali) aktif (etken) fiildir.



Fakat,



The bone was eaten by the dog. =
Kemik köpek tarafından yendi.



Cümlesindeki “ was eaten” pasiftir.



Pasif cümlelerde, özne üzerine hareketin yapıldığı, harekete maruz kalan, alıcı mevkiinde kalan yani pasif durumdaki kimse veya şeydir.



Pasif çatılı cümleler oluşturmak için zorunlu olarak, bazı kelimeler ilave edilir. Dolayısıyla, anlaması daha zordur. Hele fazlaca kullanıldığında pasif cümleler bir yazıyı sıkıcı, düz bir yazı haline getirir.

Aktif cümleler ise,
daha akıcıdır ve pasif cümleye göre anlaşılması daha kolaydır. Ayrıca, anlatımda daha direkt bir yol olduğundan, yazarlar çoğunlukla aktif cümleleri yeğler.



Ancak, bazı hallerde pasif yapılı cümleler tercih edilebilir.




a)Aksiyonun sahibi bilinmediği veya buna ihtiyaç duyulmadığı cümlelerde.pasif cümle uygundur.


Örnek:




The soldiers were counted one by one = Askerler teker teker sayıldı.



My proposal is accepted. = Önerim kabul edildi.



All the windows of the house were broken. = Evin bütün camları kırıldı.



Bu cümlelerde yazar, aksiyonun kendisine vurgu yapmış, ama aksiyonun sahibine önem vermemiştir.



b)Yazar, monotonluğu engellemek, cümle yapısında çeşitlilik yaratmak için pasif yapı kullanabilir.



c)Resmi uyarı veya anonslarda pasif kullanılır.


Passengers are requested to fasten their seat belts. = Yolcuların koltuk kemerlerini bağlamaları talep edilir(gerekir)



d) Bilimsel içerikli yazılarda pasif cümleler nispeten fazlaca kullanılır. Bunun nedeni, makale veya incelemenin sübjektiflikten uzak, objektif olması gereğidir. Aktif cümlelerde, özne kullanıldığından, yani şahıslardan bahsedildiğinden afakilik ortaya çıkabilir. Pasif cümleler bilimselliğin şartı olan tarafsızlık yönünden daha uygundur. Buna rağmen, bilimsel yazılarda dahi çok fazla ve çok uzun pasif cümlelerden kaçınılması tavsiye edilir.



e) Gazete başlıklarında, reklamlarda pasif kullanılır.




Dikkat: Pasif cümle yapabilmek için fiilin geçişli = transitive olması gerekir. Yani, ne? Kim? sorularına yanıt verilebilmelidir.




Mesela, I go home = Eve giderim



Cümlesi geçişsizdir = intransitive. Çünkü, Ne? Veya kim? sorusuna bu cümlede yanıt bulunmaz.



Dolayısıyla, böyle cümlelerin pasif şekli yoktur. (Ancak, bazı geçişsiz fiiller preposition eklenerek geçişli hale getirilir ve ondan sonra pasif cümle kurulabilir).



Halbuki,



I am reading a book. = bir kitap okuyorum. = geçişli bir fiildir.



Ne okuyorsun? (What are you reading?) diye sorulduğunda,



I am reading a book. = bir kitap okuyorum. yanıtı verilir. Bu tür cümlenin pasif halini kurmak olanaklıdır.



A book is read by me. = Bir kitap benim tarafımdan okunuyor.



Başka bir deyişle; nesne alan fiillere geçişli fiiller, nesne almayan fiillere geçişsiz fiiller denir. Geçişsiz yani nesnesiz cümlede yüklemle maruz kalan bir nesne bulunmadığı için bu cümlenin pasif formu da yoktur.


Önemli : İki nesnesi olan cümlede pasif hale nasıl dönülür?



Bazı cümlelerde; biri dolaysız nesne (direct object), diğeri dolaylı nesne (indirect object) olmak üzere iki nesne bulunur. Bu tür cümlede nesnelerden her biri özne yapılmak suretiyle iki farklı türde pasif cümle kurgulanabilir.



Böyle cümlelerde kullanılan fiiller şunlardır:



*Bring =
getirmek

*Promise =
söz vermek

*Give =
vermek

*Refuse =
red etmek

*Leave =
ayrılmak, bırakmak

*Send =
göndermek, yollamak

*Lend = ödünç vermek


*Show = göstermek

*Order = emretmek, sipariş vermek

*Tell = söylemek

*Pay = ödemek


Örnekler:



I gave him a pencil. = Ona bir kalem verdim.



Cümlesinde dolaysız nesne (direct object) = pencil = defterdir, dolaylı nesne ise him = ona dır. Bu durumda iki farklı şekilde pasif cümle yapılabilir. İkisinin de anlamı aynıdır.

Peki, bu ikisi arasında hangisini tercih etmeliyiz?
Diye sorarsanız yanıtı şöyle.

Şayet kişiye önen veriyorsanız



He was given a pencil (by me). = Ona (benim tarafımdan) bir defter verildi. = Burada kişi ön plana alınmış, vurgulanmış.



Cümlede geçen eşyaya önem verirseniz.

A pencil was given to him (by me) = Anlam değişmez Ama, kalem ön plana alınmış, vurgulanmış

Uygulamada kişiler genellikle daha önemli olduğundan dolaylı nesne üzerine pasif yapılır.



Dikkat :Pasif cümlede yalın nesne başa alınırsa, aktif cümleden farklı olarak, dolaylı nesneden önce “to” yazılır.




Aktif : I gave her all my life. = Ona bütün hayatımı verdim.




Pasif : All my life was given to her. = Bütün hayatım ona verildi.




Dikkat : pasif yapıda hareketin kim veya ne tarafından yapıldığını, yani ajanı(agent) (göstermek için: By + ajan kullanılır. By him, by her, by them, by …gibi. Ancak bu zorunlu değil, isteğe bağlıdır. O nedenle, aşağıdaki örneklerde parantez içinde gösterilmiştir.



Aktif – Pasif Cümleleri Zaman Kipleri içinde İnceleyelim.



1- Simple Present Tense :




Pasif Yapma Formülü : Özne (subject) + to be= olmak fiili + V3 = yani fiilin üçüncü hali





Aktif : She cleans the room every day. = O her gün odayı temizler



Pasif : The room is cleaned (by her) every day. = Oda her gün (onun tarafından) temizlenir.



Aktif : He gives her a nice present every Christmas. = Ona her Noel güzel bir hediye verir.



Pasif a) A nice present is given to her every Christmas. = Ona her Noel güzel bir hediye verilir.



b)She is given a nice present every Christmas. = Ayni anlama sahip.




Aktif cümlede; “a nice present” ve “her” olmak üzere iki nesne bulunduğundan, nesnelerin her biri için farklı pasif cümle yapılır. Ancak, anlam değişmez.



Aktif : Where do you grow flowers? = Nerede çiçek yetiştirirsiniz?



Pasif : Where are the flowers grown? = Çiçekler nerede yetiştirilir?



Aktif : What do you see in the picture? = Resimde ne görürsün?



Pasif : What is seen in the picture? = Resimde ne görülür?



Aktif : How do you take a photograph? = Nasıl fotoğraf çekersin?



Pasif : How is a photograph taken? = Fotoğraf nasıl çekilir?



2-Present Continous Tense



Pasif Yapma Formülü : Özne (subject) + to be + being + V3





Aktif : She is making a cake = O bir kek yapıyor.



Pasif : A cake is being made (by her). = Bir kek ( onun tarafından) yapılıyor.



Aktif : I am giving her red flowers. = Ben ona kırmızı çiçek veriyorum.



İki nesneli cümle olduğundan iki türlü pasif cümle yapılabilir.



Pasif 1: Red flowers are being given to him (by me) = Ona (benim tarafımdan kırmızı çiçekler veriliyor



Pasif 2: She is being given red flowers. (by me) = Anlamı aynı.



3- Present Perfect Tense :



Pasif Yapma Formülü : Özne (= Subject) + (have veya has) + been + V3





Aktif: I have never seen a lion. = Ben hiç aslan görmedim.



Pasif : A lion has never been seen by me. = Hiçbir aslan benim tarafımdan görülmedi.



Aktif : We have never met such a man before. = Daha çmce hiç böyle bir adama rastlamadık.



Pasif : Such a man has never been met before. = Böyle bir adama daha önce hiç rastlanılmadı.



Aktif : Have you ever discussed this matter? = Bu meseleyi, hiç tartıştınızmı?



Pasif : Has this matter ever been discussed (by you)? = Bı mesele (sizin tarafınızdan) hiç tartışıldımı?



Aktif : Have you paid him? = Ona ödeme yaptınız mı?



Pasif : Has he been paid ? = Ona ödeme yapıldımı?



4- Simple Past :



Pasif Yapma Formulü : Özne (=subject) + to be + V3




Aktif : I did my job. = Görevimi yaptım.



Pasif : My job was done. = Görevim yapıldı.



Aktif : She introduced me to her parents. = O beni ailesine tanıştırdı.



Pasif : I was introduced to her parents (by her). = Ben (onun tarafından) ailesine tanıştırıldım.




Aktif : He said that nobody loved him. = O kendisini kimsenin sevmediğini söyledi.



Pasif : He said that he was loved by nobody. = O kimse tarafından sevilmediğini söyledi.


5- Past Continous Tense :




Pasif Yapma Formulü : Özne (= Subject) + to be + being + V3





Aktif: He was painting the house. =
O evi boyuyordu.



Pasif : The house was being painted. = Ev boyanıyordu.



Aktif : The workers were cleaning the streets. =
İşçiler caddeleri temizliyordu.



Pasif : The streets were being cleaned by the workers. = Caddeler işçiler tarafından temizleniyordu.



Aktif : I was telling the children a fairy story. = Çocuklara bir cin hikayesi anlatıyordum.



Pasif : A fairy story was being told the children (by me) =
Çocuklara (benim tarafımdan) bir cin hikayesi anlatılıyordu.



Aktif : Was he reading a newspaper?
O gazeteyi okuyormuydu?



Pasif : Was a newspaper being read (by him)?
Gazete (onun tarafından) okunuyor muydu?



6- Past Perfect Tense.



Pasif Yapma Formulü:
Özne (=Subject) + had + been + V3



Aktif : My wife had arranged everything before I got home. = Ben eve varmadan önce, karım her şeyi ayarlamıştı.



Pasif : Everything had been arranged (by my wife) before I got home. =
Ben eve varmadan önce her şey ayarlanmıştı.



Aktif : He had been to many countries before he settled down in Sakarya. = Sakarya’ya yerleşmeden önce bir çok ülke görmüştü.



Pasif : Many countries had been seen (by him) before he settled down in Sakarya. = Sakarya’ya yerleşmeden önce bir çok ülkeyi görmüştü.



7-The Simple Future Tense :





Pasif Yapma Formulü: Özne (=subject) + will + be + V3





Aktif: We will kill the enemies. = Düşmanları öldüreceğiz.



Pasif : The enemies will be killed = Düşmanlar öldürülecek.



Aktif: I’ll solve my problems. = Sorunlarımı çözeceğim.



Pasif : My problems will be solved. = Sorunlarım çözülecek.



Aktif : He is going to change the rules. = O kuralları değiştirecek.



Pasif : The rules are going to be changed (by him) = Kurallar onun tarafından değiştirilecek.



Aktif : Are you going to join the club? = Kulübe katılacakmısın?



Pasif : Is the club be joined ( by you)? = Kulübe katılınacak mı?


8-Future Perfect Tense:


Pasif Yapma Formulü : Özne (=subject) + will + have + been + V3




Aktif : I will have finished my work by the time the boss comes. = Patron geldiğinde ben işimi bitirmiş olacağım.



Pasif : My work will have been finished by me, by the time the boss comes. = Patron geldiğinde, işim (benim tarafımdan) bitirilmiş olacak.



Aktif : The employer will have dismissed him by year-end. = İşveren onu yıl sonunda işten çıkarmış olacak.



Pasif : He will have been dismissed by year-end. = O yıl sonunda işten çıkarılmış olacak



9-Yardımcı Fiiller



Aktif : We ought to prevent fires. = Yangınları önlememiz gerekir.



Pasif : The fires ought to be prevented. = Yangınlar önlenmelidir.



Aktif : I am not to trust you. = Sana güvenmemeliyim.



Pasif : You ara not to be trusred. = Sana güvenilmez ( güvenilmemeli.)



Aktif : He would visit his father in Bayram. . = Bayramda babasını ziyaret edecekti.



Pasif : His father would be visited in Bayram. = Babası Bayramda ziyaret edilecekti.



Aktif : He can hit the target. = O hedefi vurabilir.



Pasif : The target can be hit by him. = Hedef (onun tarafından) vurulabilir.



Aktif : She could move heavy objects. = O ağır nesneleri kımıldatabilirdi.



Pasif : Heavy objects could be moved by him. =Ağır nesneler(onun tarafından) kımıldatılabilirdi.



Aktif : I should knock the door before going in.= İçeri girmeden önce kapıyı çalmalıydım.



Pasif : The door should be knocked (by me) before going in. = İçeri gşirmeden önce kapı çalınmalıydı.



Aktif : The President was to have addressed the nation. = Başkan ulusa seslenmiş olmalıydı.



Pasif : The nation was to have been addressed (by the President).





10-Aktif Mastar (Active Infinitive) ve Pasif Mastar (Passive Infinitive) :




Aktif : I want you to love me. = Beni sevmeni istiyorum.



Pasif : I want to be loved by you. = Senin tarafından sevilmek istiyorum.



Aktif : I want you to read the book. = Kitabı okumanı istiyorum.



Pasif : I want the book to be read by you. = Kitabın senin tarafından okunmasını istiyorum.



Aktif : I want everybody to speak English. = Herkesin İngilizce konuşmasını istiyorum.



Pasif : I want English to be spoken by everybody. = İngilizce’nin herkes tarafından konuşulmasını istiyorum.


11-Gerund (ing’li filler) ve participle (isim-fiil) pasifleri



Aktif : I don’t want them to talk about me.



Pasif : I don’t want being talked about.



Aktif : He is talking about Turkey. = Türkiye’yi konuşuyorlar.



Pasif : Turkey is being talked about. = Türkiye konuşuluyor.



Aktif : He is happy that they promoted him. = Terfi ettirdikleri için mutlu.



Pasif : He is happy to be promoted. = Terfi ettirilmekten dolayı mutlu.



Aktif : He regretted that he has been elected the leader. = Lider seçildiğine teessüf etti.



Pasif : He regretted to have been elected the leader. = Lider seçilmiş olmaktan dolayı teessüf etti.




12-Get ve Got ile past participle kullanımı


Get ve onun geçmiş zamanı olan got bazı fiillerle beraber “to be “ yerine kullanılır be pasif (edilgen) yapı kurulur.



*Catch = caught = yakalamak

*arrest = arrested = tutuklamak

*Confuse = confused = kafa karışmak

*delay = delayed = gecikmek

*Divorce = divorced = boşanmak

*dress = dressed = giyinmek

*Drowne = drowned = boğulmak

*drink = drunk = sarhoş olmak

*Eelect = elected = seçmek

*engage = engaged = angaje olmak,

*Hit = hit = vurmak

*kill = killed = öldürmek

*Loose = lost = kaybetmek

*marry = married = evlenmek

*Stick = stuck = saplanmak, bağlı kalmak



Örnekler:



He got married = He was married = evlendi, evlendirildi.

He got killed = öldürüldü. = he was killed



He is getting arrested = tutuklanıyor = He is being arrested.



He got arrested = tutuklandı = He became srrested.



She got confused = Kafası karıştı, şaşırdı.



The rabbit got caught by the fox. Tavşan tilki tarafından yakalandı.



They got divorced by the decision of court. = Mahkeme kararıyla boşandılar(ayrıldılar)



We got stuck in the elevator. = Asansörde mahsur kaldık.


13-Genellikle Pasif Yapı İçinde Kullanılan Fiiller



İlginçtir ki; bazı fiiller aktif değil, pasif yapı içinde kullanılır.



To be born = doğmak : I was born in Sakarya in 1958 = Ben 1958 yılında Sakarya’da doğdum(doğmuşum)



To be married to = birisiyle evlenmek = He was ( got) married to a widow. = Bir dulla evlendi.



To be obliged to = yapmaya mecbur olmak. = You are obliged to support your family. = Aileni desteklemeye zorunlusun.



To be allowed to = izinli olmak, Noone is allowed to enter the forbidden zone. = Hiç kimseye yasak bölgeye girme izni verilmez.


14-Pasif Yapı İçinde Zarflar (Adverbs)



The show was very well organised. = Gösteri çok güzel organize edildi.



The workers have been poorly paid. = İşçilere az para ödendi.



The guests were nicely treated. = Misafirlere güzel davranıldı.



His real intensions were soon discovered. = Onun gerçek niyeti hemen anlaşıldı.



The letter was so badly written. = Mektup çok kötü yazılmıştı.



The house was beatifully decorated = Ev güzel bir şekilde süslenmişti.



The food was evenly distributed among the soldiers. = Yiyecek askerlere eşit olarak dağıtıldı.



The students are being fairly treated by school administration. = Talebeler okul idaresi tarafından adilane muamele görüyor.



The visitors have been superbly accomodated. = Misafirler mükemmel şekilde ağırlandı.



15- Diğer Tür Pasif Yapılar :



He is known to be the best athlet of the world. = Dünyanın en iyi atleti olarak bilinir.



She is believed to be a great actress. = Onun büyük bir artist olduğuna inanılır.



There is said to be petroleum in many parts of Turkey. = Türkiye’nin bir çok yerinde petrol olduğu söylenir.



It has been reported that there were many casualties.= Bir çok ölü ve yaralı olduğu rapor ediliyor.


The players are thought to have done their best to win the match. = Oyuncuların maçı kazanmak için ellerinden geleni yaptıkları düşünülüyor.

Many children are reportedly (are reported to be) killed in the fire. = Yangında çok çocuğun öldüğü rapor ediliyor.

REFLEXIVE PRONOUNS | Reflexive Pronouns Anlatımı

Zamirler "reflexive pronouns" olarak adlandırılır ve Türkçe'de "kendim", "kendisi", kendimiz" gibi anlamlara gelir.


I me myself
you you yourself/yourselves
he him himself
she her herself
we us ourselves
they them themselves



Aşağıdaki Türkçe cümleye bakın.

- Beni bıçakla kestim.

Bu cümle yanlıştır, çünkü bu cümlede "beni" yerine "kendimi" kelimesi kullanılmalıdır. Şimdi aşağıdaki İngilizce cümleye bakın.

- I cut me with a knife.

Bu cümle de yanlıştır. "Me" beni ve bana anlamlarına geldiğinden burada kullanılması gereken reflexive pronoun "myself" olmalıdır.

- I cut myself with a knife. (Kendimi bıçakla kestim.)

Aşağıda reflexive pronoun'ların kullanımlarına ilişkin örnekler verilmiştir.

- She fell off her bicycle and hurt herself. (Bisikletinden düştü ve kendini incitti.)
- I sometimes talk to myself. (Bazen kendimle konuşurum.)
- He saw himself in the mirror. (Kendisini aynada gördü.)
- They paid for themselves. (Kendi hesaplarını ödediler.)

Reflexive pronoun ne zaman kullanılır?
Reflexive pronoun üç temel durumda kullanılır.


1 - When the subject and object are the same
(Özne ve nesne aynı olduğunda)

I hurt myself.(Kendimi incittim) (kendi kendimi)
The band call themselves "Dire Straits". (Grup kendine "Dire Straits" diyor.
He shot himself. (Kendini vurdu) (kendi kendini)

2 - As the object of a preposition, referring to the subject
(Özneyi gösteren bir edatın nesnesi olarak)

I bought a present for myself.
She did it by herself (=alone). Kendi kendine yaptı. (=tek başına)
That man is talking to himself.

2 - When you want to emphasize the subject
(Özneyi vurgulamak istediğiniz durumlarda)

I'll do it myself. (No-one else will help me.)
They ate all the food themselves. (No-one else had any.)

IF CLAUSES | Conditionals | Eğer Bağlacı

SIFIR KOŞUL CÜMLELERİ (ZERO CONDITIONAL SENTENCES)
– Bu koşul bildirim kalıbı, genel gerçekler, alışkanlıklar, emirler, tavsiyeler ve neden-sonuç ilişkisi belirten durumları anlatmakta kullanılırlar. Genelde her iki cümle de geniş zaman (simple present tense) kalıbıyla kurulurlar.

Örnek:
If you boil the water, it evaporates. (Eğer suyu kaynatırsanız, buharlaşır / Neden-Sonuç)
If I argue with someone, I feel terrible. (Eğer birisiyle tartışırsam, kendimi kötü hissederim / Alışkanlık)
If you feel bad, visit the doctor. (Eğer kendini kötü hissediyorsan, doktora git / Tavsiye)

BİRİNCİL KOŞUL CÜMLELERİ (FIRST CONDITIONAL SENTENCES)
– Birincil koşul bildiren cümlelerde, cümlelerden biri geniş zaman diğeri gelecek zaman kalıbındadır. Birinci olayın olması durumunda, gelecekte olacak şeyi belirtmek amacıyla kullanılırlar.
Örnek:
If it doesn’t rain, we’ll go to the picnic. (Eğer yağmur yağmazsa, pikniğe gideceğiz.)
If it rains, we’ll watch film. (Eğer yağmur yağarsa, film izleyeceğiz.)

İKİNCİL KOŞUL CÜMLELERİ (SECOND CONDITIONAL SENTENCES)
– İkincil koşul bildiren cümleler, tamamen imkansız veya varsayımlara dayanmakta olan durumları anlatmak için kullanılırlar. If kalıbının kullanıldığı cümle past tense, diğer cümle ise would/could/might ile birlikte kurulur.

Örnek:
If I had a spare ticket, I could take you to the cinema. (Eğer fazladan bir biletim olsaydı, seni sinemaya götürebilirdim. ~ ~ ~ Fakat fazladan bir biletim olmadığı için seni sinemaya götüremiyorum anlamı verilmektedir, yani fazlalık bilet bulunmamaktadır.)

If I were you, I would exercise for the marathon. (Eğer senin yerinde olsaydım, maraton için antrenman yapardım.)

ÜÇÜNCÜL KOŞUL CÜMLELERİ (THIRD CONDITIONAL SENTENCES)
– Üçüncül koşul cümlelerini, şu ana dek hiç gerçekleşememiş durumlarda pişmanlık vb. duyguları ifade etmek için kullanırız. If kalıbının kullandıldığı cümle past perfect tense, diğer cümle de would/could + past perfect tense kalıbıyla kurulur.

Örnek:
If I had been watching the road, I wouldn’t had had an accident. (Eğer yola bakıyor olsaydım, kaza yapmayacaktım.)

Too - Enough Kullanımı | Örnekli Anlatım Too Enough

-Too


too+sıfat
too: çok fazla aşırı
too big: çok büyük
too expensive: çok pahalı
too far: çok uzak


Örnekler:
A: I can't read.
A: It is too dark to read.
(Okunmayacak kadar karanlık.)

A: Let's go to the cinema now.
B: No, we can't.
A: Why not?
B: It is too late to go.
(Gidilmeyecek kadar geç.)

-Enough

sıfat+enough
enough: yeteri kadar
tall enough: yeteri kadar uzun boylu
cheap enough: yeteri kadar ucuz
beautiful enough: yeteri kadar güzel

Örnekler:
A: Can your brother talk?
B: Yes. He is old enough to talk.
(Konuþabilecek kadar büyüdü.)

A: Shall we buy this car, Dad?
B: No, we can't buy it.
A: Why?
B: I am not rich enough to buy it.
(Onu alacak kadar zengin değilim.)

Should - Shouldn't Kullanımının Anlatımı

"Should ve shouldn't" u öneri vermek için kullanırız.

Örnek Diyalog

A: I am very late this morning.
(Bu sabah çok geç kaldım.)
B: You should run.
(Koşsan iyi olur.) veya You shouldn't walk to day.
(Bu gün yürümezsen iyi olur.)

A: My English marks are low this year.
(Bu yıl İngizice notlarım düşük.)
B: You should study harder.
(Daha çok çalışmlısın.) veya You shouldn't watch Tv so much.
(Bu kadar çok televizyon seyretmesen iyi olur.)

Used To |Used To Kullanımı |Be Used To Anlatımı

Used To

Geçmişte alışkanlık olarak yapılan olayları ifade ederken kullanılır. “Used to”dan sonra fiilin yalın hali kullanılır. “Used to” kullanıldığında o alışkanlığa geçmişte sahip olunduğu (zaman zarfı kullanılmasa bile) ve şu an devam etmediği anlaşılır. “Used to” yapısının olumlu ve sorusunda görüldüğü gibi “did” yardımcı fiilinden faydalanılır. Yardımcı fiil devreye girdiğinden “use” şeklinde birinci hale döner.

My brother used to collect stamps. (Kardeşim pul koleksiyonu yapardı. / Şimdi yapmıyor.)

I used to run everyday when I was (Üniversitedeyken her gün koşardım.)
at university.
(Bu cümleyi söyleyen şu anda koşmadığını da ifade etmiş olmaktadır. Ayrıca genelde “used to” yapısı “but ile geçiş yapar.)

She used to gamble, but now she doesn’t. (O kumar oynardı ama artık oynamıyor.)

Did you use to play football? (Futbol oynar mıydın?)
No, I didn’t use to play football. (Hayır, futbol oynamazdım.)

Be used to / Accustomed to

“Be used to” alışkın olma anlamında kullanılır ve içinde bulunulan durumu anlatır. Bundan başka aynı ifadeyi vermek için “be accustomed to” ve ”get used to / get accustomed to” kalıpları kullanılır. “Be used to” ve “accustomed to” aynı anlamda kullanılır. İki ifadeden sonra da isim (noun) veya fiilimsi (gerund) kullanılır.

Sally is used to life in the country. (noun) (Sally taşradaki hayata alışkındır.)
I am used to working hard. (gerund) (Çok çalışmaya alışkınım.)
Our son is getting accustomed to getting up early. (Oğlumuz erken kalkmaya alışıyor.)
I wasn’t used to studying when I was at high school. (Lisedeyken ders çalışmaya alışkın değildim.)

IRREGULAR VERBS | Düzensiz Fiiller Anlamlarıyla |Düzensiz Fiiller

1. HAL 2. HAL 3. HAL Türkçe Anlamı


Arise Arose Arisen Doğmak, çıkmak
Awake Awoke,awaked Awoken,awaked Uyandırmak
Be Was Been Olmak
Bear Bore Borne,born Taşımak, doğurmak
Beat Beat Beaten Vurmak, dövmek
Become Became Become Olmak
Begin Began Begun Başlamak
Bend Bent Bent Eğmek, bükmek
Bid Bid Bid Fiyat önermek
Bind Bound Bound Bağlamak
Bite Bit Bitten Isırmak
Bleed Bled Bled Kanamak
Blow Blew Blown Esmek
Break Broke Broken Kırmak, üflemek
Breed Bred Bred Yetiştirmek, üremek
Bring Brought Brought Getirmek
Broadcast Broadcast Broadcast Yayın yapmak
Build Built Built İnşa etmek
Burn Burnt Burnt Yanmak,yakmak
Burst Burst Burst Patlamak
Buy Bought Bought Satın almak
Cast Cast Cast Atmak, fırlatmak
Catch Caught Caught Yakalamak, yetişmek
Choose Chose Chosen Seçmek
Cling Clung Clung Tutmak,yapışmak
Come Came Come Gelmek
Cost Cost Cost Mal olmak
Creep Crept Crept Sürünmek, sürünerek gitmek
Cut Cut Cut Kesmek,
Deal Dealt Dealt ...işiyle uğraşmak
Dig Dug Dug Kazmak
Do Did Done Yapmak
Draw Drew Drawn Çekmek, resim vb. çizmek
Dream Dreamt Dreamt Rüya görmek
Drink Drank Drunk İçmek
Drive Drove Driven Sürmek, kullanmak
Dwell Dwelt Dwelt Yaşamak, oturmak
Eat Ate Eaten Yemek
Fall Fell Fallen Düşmek
Feed Fed Fed Beslemek
Feel Felt Felt Hissetmek, duymak
Fight Fought Fought Dövüşmek, savaşmak
Find Found Found Bulmak
Flee Fled Fled Kaçmak
Fling Flung Flung Fırlatmak
Fly Flew Flown Uçmak
Forbear Forbore Forborne Kaçınmak, tahammül etmek
Forbid Forbade Forbidden Yasaklamak
Forecast Forecast Forecast Olacağı tahmin etmek
Foresee Foresaw Foreseen Olacağı sezinlemek
Forget Forgot Forgotten Unutmak
Forgive Forgave Forgiven Affetmek
Forsake Forsook Forsaken Terk etmek
Freeze Froze Frozen Donmak
Get Got Got Elde etmek, almak, olmak, varmak
Give Gave Given Vermek
Go Went Gone Gitmek
Grind Ground Ground Öğütmek
Grow Grew Grown Yetiştirmek, büyümek
Hang Hung,hanged Hung,hanged Asmak
Have Had Had Sahip olmak
Hear Heard Heard İşitmek
Hide Hid Hidden Saklamak, saklanmak
Hit Hit Hit Vurmak
Hold Held Held Tutmak
Hurt Hurt Hurt İncitmek
Keep Kept Kept Muhafaza etmek, tutmak
Kneel Knelt Knelt Diz çökmek
Knit Knit,knitted Knit,knitted Örmek
Know Knew Known Bilmek
Lay Laid Laid Yerleştirmek, koymak
Lead Led Led Yol göstermek, götürmek
Lean Leant,leaned Leant,leaned Eğilmek, yaslanmak
Leap Leapt,leaped Leapt,leaped Zıplamak
Learn Learnt,learned Learnt,learned Öğrenmek
Leave Left Left Ayrılmak, terk etmek, bırakmak
Lend Lent Lent Ödünç vermek
Let Let Let İzin vermek
Lie Lay Lain Uzanmak, yatmak
Light Lit,lighted Lit,lighted Yakmak
Lose Lost Lost Kaybetmek
Make Made Made Yapmak
Mean Meant Meant Demek istemek, anlamındaolma
Meet Met Met Karşılaşmak, buluşmak
Mistake Mistook Mistaken Yanılmak
Misunderstand Misunderstood Misunderstood Yanlış anlamak
Mow Mowed Mowed,mown Çim biçmek
Overcome Overcame Overcome Yenmek
Overdo Overdid Overdone Abartmak
Overthrow Overthrew Overthrown Yenmek, yerinden atmak
Pay Paid Paid Ödemek, ücretini vermek
Put Put Put Koymak
Read Read Read Okumak
Rid Rid Rid Kurtulmak, kurtarmak
Ride Rode Ridden Ata binmek, atlagitmek
Ring Rang Rung Zil çalmak
Rise Rose Risen Yükselmek, doğmak
Run Ran Run Koşmak
Saw Sawed Sawn,sawed Testereyle kesmek
Say Said Said Demek, söylemek
See Saw Seen Görmek
Seek Sought Sought Aramak
Sell Sold Sold Satmak
Send Sent Sent Göndermek
Set Set Set Yerleştirmek, koymak
Sew Sewed Sewed,sewn Dikiş dikmek
Shake Shook Shaken Sarsmak, sallamak
Shear Sheared Shorn,sheared Yün vb. kırpmak
Shed Shed Shed Kan akıtmak
Shine Shone Shone Parlamak
Shoot Shot Shot Vurmak, atmak
Show Showed Shown,showed Göstermek
Shrink Shrank Shrunk Büzülmek, çekmek
Shut Shut Shut Kapamak
Sing Sang Sung Şarkı söylemek
Sink Sank Sunk Batmak
Sit Sat Sat Oturmak
Slay Slew Slain Öldürmek
Sleep Slept Slept Uyumak
Slide Slid Slid Kaymak
Sling Slung Slung Atmak, sapan atmak
Slit Slit Slit Yarmak, yırtmak
Smell Smelt,smelled Smelt, smelled Kokmak, koklamak
Sow Sowed Sown,sowed Tohum ekmek
Speak Spoke Spoken Konuşmak
Speed Sped,speeded Sped.speeded Hızla gitmek
Spell Spelt,spelled Spelt,spelled Harflerini söylemek
Spend Spent Spent Harcamak
Spill Spilt,spilled Spilt,spilled Dökmek
Spin Spun Spun Dönmek
Spit Spat Spat Tükürmek
Split Split Split Yarılmak, bölmek
Spoil Spoilt,spoiled Spoilt,spoiled Bozmak
Spread Spread Spread Yaymak, yayılmak
Spring Sprang Sprung Sıçramak, fırlamak
Stand Stood Stood Ayakta durmak
Steal Stole Stolen Çalmak(hırsızlık yapmak)
Stick Stuck Stuck Sokmak, yapıştırmak
Sting Stung Stung Arı vb. sokmak
Stink Stank,stunk Stunk Pis kokmak
Strew Strewed Strewed,strewn Dağıtmak, yaymak
Stride Strode Stridden Uzun adımla yürümek
Strike Struck Struck Çarpmak
Strive Strove Striven Çabalamak
Swear Swore Sworn Yemin etmek, küfür etmek
Sweep Swept Swept Tükürmek
Sweel Swelled Swelled,swollen Şişmek
Swim Swam Swum Yüzmek
Swing Swung Swung Sallanmak
Take Took Taken Almak, götürmek
Teach Taught Taught Öğretmek
Tear Tore Torn Yırtmak
Tell Told Told Anlatmak, söylemek
Think Thought Thought Düşünmek, zannetmek
Thrive Throve,thrive Thriven,thrived Gelişmek
Throw Threw Thrown Atmak
Thrust Thrust Thrust Dürtmek, sokmak
Tread Trod Trodden Yol gitmek, yürümek
Undergo Underwent Undergone Zorluk, acı vb. şeyler çekmek
Understand Understood Understood Anlamak
Undertake Undertook Undertaken Üzerine almak
Uphold Upheld Upheld Desteklemek
Upset Upset Upset Altüst etmek, bozmak
Wake Woke Waken Uyanmak, uyandırmak
Wear Wore Worn Giymek
Weave Wove Woven Örmek
Weep Wept Wept Ağlamak
Wet Wetted,wet Wetted,wet Islatmak
Win Won Won Oyun, kumar vb. şeyler kazanmak
Wind Wound Wound Döndürmek, saat kurmak
Withdraw Withdrew Withdrawn Çekmek
Wring Wrung Wrung Bükmek
Write Wrote Written Yazmak

COPERLATİVE SUPERLATİVE | Sıfat Karşılaştırmaları

Sıfatlar, sahip oldukları özelliklerin derecelerinin belirtilmesi bakımından 2 değişik şekilden birinde bulunurlar.

Comparative Degree - İki varlığın karşılaştırılması.

İki tane varlığın hangisinin daha üstün durumda olduğunu anlatan karşılaştırma şeklidir. Kısa sıfatlarda, sıfatlardan sonra -er takısı kullanılır. Uzun sıfatlarda ise sıfattan önce ?more? kelimesi kullanılır ve sıfat yalın durumdadır. -er ve more Türkçe'deki daha sözcüğünün karşılığıdır. Her iki durumda da sıfattan sonra than sözcüğü kullanılır.
old older (daha yaşlı)
young younger (daha genç)
pretty prettier (daha güzel)

ÖRNEK

Serkan's father is older than my father. (Serkan'ın babası benim babamdan daha yaşlıdır.)
My father is younger than Serkan's father. (Benim babam Serkan'ın babasından daha gençtir. )My girlfriend is prettier than your girlfriend. (Benim kız arkadaşım senin kız arkadaşından daha güzeldir. )

Superlative - en üstünlük derecesi

Bir şahıs veya şeye ait sıfatın diğer benzerleri arasında en üstün düzeyde olduğunu anlatmak için kullanılan derece şeklidir. Bunu yapmak için sıfata , kısa bir sözcükse -est eklenir; uzun bir sözcükse önüne most getirilir. Ayrıca sıfatın önüne the konulur.-est ve most Türkçe'deki 'en' sözcüğünün karşılığıdır.

the oldest (en yaşlı)
the prettiest (en güzel)
the youngest (en genç)

ÖRNEK

İstanbul is the biggest city of Turkey. (İstanbul Türkiye’nin en büyük şehirdir.)
Which one is the cheapest? (Hangisi en ucuz?)
My mother is the oldest person in our family.( Annem ailemizin en yaşlı kişisidir.)

THE FUTURE TENSE| WİLL | BE GOİNG TO | Gelecek Zaman

İngilizcede geleceği anlatmak için will ve be going to kullanılır. Be going to önceden tasarlanmış ve yapmaya karar vermilmiş olayları anlatmakta kullanılır. Will ise önceden tasarlanmadan yapılan işleri anlatır.

ÖRNEK

-What are you going to do this weekend ?
-I am going to go cinema this weekend. ( sinemaya gidcegini planlamış ve haftasonu sinemaya gidecek)

- Hey, please come to the party tonight
- Ok dude, I will come tonight ( O an hemen karar verip gelecegini soyluyor)



Bazı Zamanı Bildiren kelimeler

tomorrow: yarın
next...: gelecek
next week: gelecek hafta
later: daha sonra
soon: çok geçmeden
in a few minutes: bir iki dakikya kadar

GOİNG TO

Olumlu Şekli
Özne+am/is/are+going to +fiil
I am going to buy a toy next week.
I am going to play tennis tomorrow

Olumsuz Şekli
Özne+am/is/are+not+going to+fiil
I am not going to learn Japanese next year.
He isn't going to ask question.

Soru Şekli
Am/is/are+özne+going to+fiil
Are you going to play basketball this year?
Is the teacher going to give a test next lesson?

WİLL

Olumlu Şekli
Özne+will+fiil
I will take an aspirin.
He will lock the door before leaving.

Olumsuz Şekli
Özne+won't+fiil
I won't call you again.
They won't come to Turkey this year, they haven't got enough money.

Soru Şekli
"will" Başa gelir.
Will Can buy a jacket for him?
Will the teacher leave as soon?